Yazı ve Fotoğraflar© Müjdat Üzel
Bu yazı ‘Bir garip tutku: Çernobil‘ yazımın devamı niteliğindedir. Çernobil kazasını anlatacağım yazı dizisinin birincisidir.
Daha önceki yazımda Çernobil Nükleer Santralinin bazı özelliklerinden biraz bahsetmiş ve ileride kazanın oluşumundan bahsederim demiştim. Sözüm söz. Kazayı sizlere anlatacağım. Hatta bu kazayı anlatırken daha yakın olan Fukuşima’dan bile biraz bahsedeceğim. Ama kazayı anlatacağım yazıdan keyif alabilmeniz için bir nükleer reaktörün nasıl çalıştığını biraz anlatmam gerekiyor. Konu bu olunca ister istemez radyoaktif maddelere, atom enerjisine, fisyon reaksiyonlarına şöyle bir girip bakacağız. Bence çok keyifli.
Beni tanımayanlar yukarıda yazdıklarımdan sonra pek normal bir insan olmadığım sonucuna varmış olabilirler. Hadi anormal demeseler bile biraz garip bulmuşlardır. Haklılar. Keyifli dediğim konuya bak. Garibim ben. Ama uranyum daha garip. Buyurun yazıya:
Dört kişilik bir ailenin bir yıllık elektriğini iki tane kesme şeker kadar uranyum döke saça karşılar.
İşte bu cümle birçok şeyi anlatan bir cümledir. Altını biraz dolduralım.
- 1000 megavatlık bir elektrik santralinin 1 yıl çalıştırılması için 2.600.000 ton kömür gerekir.(100’er vagonluk 2000 tren katarı)
- 1000 megavatlık bir elektrik santralinin 1 yıl çalıştırılması için 2.000.000 ton petrol gerekir.(her biri 200.000 ton kapasiteli 10 tane deniz tankeri)
- 1000 megavatlık bir elektrik santralinin 1 yıl çalıştırılması için 30 ton uranyum yeter.(Bir kamyon rahatça taşır)
İşte bu kadar küçük ağırlığa sahip bir maddede bu kadar enerji olursa etrafında dolaşan çok olur.Mesela silah üreticileri ve askerlerin de ilgisini çeker. Ünlü TNT yani tri nitro tolüen isimli patlayıcı bu konularda birim olarak kullanılır. ‘Düşmanıma bomba atmak istiyorum, ölsünler, sürüm sürüm sürünsünler.’diyen bir komutanın geceleri uykusunu kaçıran bir problemi vardır. Bombasını TNT ile doldurursa yakıt koyacak yeri kalmaz. Yakıt ile doldurursa TNT koyacak yeri kalmaz. Başka bir değişle bombasına koyduğu TNT miktarı arttıkça onu taşımak için kullanacağı yakıt miktarı da artacaktır. Bu sebeple füzesi kocaman olacak, dışarıdan hemen fark edilecek ve sağa sola taşıması zor olacaktır. Oysa sadece 5 ton ağırlığındaki Çin’in CSS-4 nükleer füzesi 5.000.000-10.000.000 ton TNT eş değeridir. Birbirini öldürmekle ilgilenenler için çok sevindirici bir durum. Biz savaşı bombayı bir kenara bırakalım. Bu örnekleri size atom enerjisinin boyutları hakkında fikir sahibi olalım diye anlatıyorum.
Biz elektriğe ve nükleer santrallere geri dönelim. Başka değerlerle yeniden açıklayalım.
- 1 kilogram odun saatte 1 kilowatt elektrik üretebilir.
- 1 kilogram kömür saatte 3 kilowatt elektrik üretebilir.
- 1 kilogram petrol saatte 4 kilowatt elektrik üretebilir.
- 1 kilogram uranyum saatte 50.000 kilowatt elektrik üretebilir.
- 1 kilogram plutonyum saatte 6.000.000 kilowatt elektrik üretebilir
(Buyrun, bir de plutonyum çıktı. Onu da anlatacağım zaten. Yazıyı okumaktan bu noktada vazgeçmek iyi bir seçim)
Biliyorsunuz: Küresel ısınma dünya üzerindeki hayatı tehdit ediyor.Bu bir masal değil. Gerçek. Kimilerine göre geri dönüşü olan noktayı çoktan geçtik. Kimilerine göre eşiğindeyiz. Nükleer reaktörler fosil yakıtlar gibi CO2 salınımına sebep olmazlar. Yani sera gazı oluşturmazlar. Kükürt salınımı yapmadıkları için asit yağmuruna sebep olmazlar. Atmosfere ve tonlarca kül, is püskürtmezler. Geniş kullanım alanı gerektirmezler. Daha az yakıt gerektirdiği için atıkları daha küçük hacimlidir. Teorik olarak dünyamız için en temiz enerji kaynağı nükleer santrallerdir. (Hadi buyrun! Daha bir önceki yazıda ‘nükleer santrallere karşıyım’ diyordu bu adam. Garip değil de ne?)
Şunları bir araştırsanız diyorum. Neler olmuş?
- Kyshtym (1957 – Eski Sovyetler Birliği)
- Windscale Yakıt Üretim Tesisi Kazası (1957 – İngiltere)
- Three Mile Island Nükleer Santral Kazası (1979 – ABD)
- Çernobil Nükleer Santral Kazası (1986 – Eski Sovyetler Birliği)
- Tokaimura Yakıt Çevrim Tesisi Kazası (1999 – Japonya)
- Wolsung Nükleer Reaktör Sızıntısı (Güney Kore)
Taek’ten aldım. Fukuşima’yı yazmamışlar. Onu da ben ekleyeyim.(2011) Bugüne kadar gerçekleşen nükleer kazalar kesinlikle bu kadar değil. Şu kadar.
Nükleer santrallerin güvenlikleri için yazılanları bir okusanız mangalı kaptığınız gibi bahçesine piknik yapmaya koşarsınız. Ama ne yazık ki gerçekler öyle değil. Bu santrali emanet edeceğiniz kişilerin gücünü siyasi kimliğinden değil bilimden alması gerekir. Ben böyle olacağına inanmıyorum. Yaşadıklarım ve gördüklerim buna imkan olmadığını gösteriyor. Sadece siyasetçilere yüklenmeyelim. Bilim adamlarımızın yapıldığı malzeme de pek sağlam olmayabilir. Merak edenler buna tıklayabilirler belki.
Toparlarsak; uçaklar güvenlidir ama düşerler, titanik batamaz ama battı, trenler güvenlidir ama çarpışırlar, ilaçlar güvenlidir ama yan etkileri ortaya çıkabilir…. Bir bakmışsınız Çernobil’de olduğu gibi reaktör kalbine hortumla su sıkıyorsunuz veya Fukuşimada olduğu gibi reaktör zemininde biriken radyoaktif suyu nasıl boşaltırız diye kara kara düşünüyorsunuz. Kağıt üstünde nükleer santraller en mantıklı çözüm. Ama gözlemlerimiz bunu desteklemiyor.Yarılanma ömrü 24.000 yıl olan radyoaktif bir maddeyi ortalığa bulaştırdığınız zaman nükleer enerjiye yapılan övgüler pek bir işe yaramıyor.
Kurşun ismini verdiğimiz bir metal var. Kolayca erir, cezvede bile eritebilirsiniz ve çok sert değildir. Hatta yumuşaktır. Bu metal niye böyle mülayimdir? Bence huzur doludur da ondan. Herkesle barışıktır. Ununu elemiş eleğini asmıştır. İşte radyoaktif atomlar kah ısı açığa çıkararak kah nötron yayarak kah radyasyon yayarak aslında sadece kurşuna dönüşmek istemektedir. Huzursuz oldukları için ışınım yaparlar. Yani başka bir değişle yeryüzünde bol miktarda bulunan kurşun bir zamanlar radyoaktif olan birçok maddenin bozulup radyoaktif özelliğini kaybetmesi sonucu oluşmuştur. Dünyamızda bulunan uranyum bu maddeler içinde en ünlü ve bol olanıdır.
Bilim adamları şunu bulmuşlardır ki bir uranyum atomunu nötron bombardımanına uğratarak ona bir nötron eklersek onu çok kararsız ve tehlikeli hale getirebiliriz. Bu uranyum hemen ikiye bölünecek, ortama ısı verecek, kendisi de nötron fırlatacak ve etrafa radyasyon yayacaktır. Yani zaten güvercinleri uçurmuş bu asabi atomu dürtüp durursanız işler iyice çığırından çıkacaktır. Bunu ben bile tahmin edebiliyorken bilim adamlarının keşfettik diye ortalıkta dolaşması çok anlamsız bence. Bu reaksiyona fisyon denir. Böyle uyarılmış ve bölünen uranyum atomlarından çıkan nötronlar başka uranyum atomlarına çarpacak ve bir zincirleme reaksiyon başlatacaktır. Hiroşimaya 5 tonluk bir uranyum bombası atıldı. Yani bu zincirleme reaksiyon çok hızla oluştu. Ortaya bol miktarda radyasyon ve ısı çıktı. İnsanlık tarihi radyasyonun tadına baktı. Bu savaşta kullanılan ilk nükleer silah idi.
Madem doğada bu kadar uranyum var onlar neden patlamıyor? Ne kadar mantıklı bir soru. Açıklayalım: Doğada bulunan uranyumun büyük bir kısmı fisyon reaksiyonu gösteremeyen Uranyum 238 şeklindedir. Uranyumun sadece uranyum 235 olan izotopu fisyon reaksiyonu yapabilir. Hatta Uranyum 235 bile kendi kendine yaramazlık yapmaz. Üzerine nötron fırlatıp onu Uranyum 236 yaparsanız hemen bölünecektir.(Yani fisil olan U238 değil U 235 tir.) Doğal Uranyum 238’in sadece 140/1 lik kısmı U235’tir. Uranyumun patlaması veya nükleer yakıt olarak kullanılabilmesi için içerisindeki U235 miktarının arttırılması gerekir. Buna uranyum zenginleştirme denir. Bilim adamları yine akla hayale gelmeyecek, pahalı, gizli, fiyakalı yöntemler kullanarak bu işlemi yapabilmektedir. İçeriğindeki uranyum 235 oranı %2-3 gibi bir seviyeye çıkarılmış uranyum, zenginleştirilmiş uranyum olmuştur. İster bomba yaparsınız, ister nükleer yakıt. Bu uranyum kesme şekere benzer silindirik pelletlere dönüştürülür. Elinizle tutarsınız bir şey olmaz. Bu artık zirkonyumdan yapılan basınca ve korozyona dayanıklı kılıflar içine konarak hazırlanacak ve nükleer yakıt olarak kullanıma hazır hale gelecektir.Örnek resimlerini kelimelerin içine gömdüm. Merak edenler bakabilirler.
Böylece uranyum atomunun içindeki enerji hakkında bir fikir sahibi olduk. Fisyon reaksiyonu sonucu ortama ısı ve radyasyon yaydığını kavradık. Onu zenginleştirip yakıt haline getirdik ve artık nükleer bir reaktöre koymaya hazırız. Gelecek yazımızda nükleer santralleri inceleyeceğiz.